- Turkey Tribunal
- 866 Views
Roboski ve büyük cezasızlık
27 Aralık 2021 Eren KESKİN
Av. İHD. Eşgenelbaşkanı
(Bu yazı ozgurpolitika.com sitesinde yayınlanmıştır)
30 yıldır insan hakları hareketi içindeyim. Kürdistan’da yaşanan hak ihlallerinin, o kadar çok birbirine benzerliklerini gördüm ki ve hepimiz buna şahit olduk ki, işte bu acıların belki de en büyüklerinden biriydi Roboskî Katliamı…
2011 yılının 28 Aralık günüydü. O akşam, kahredici bir haber aldık hepimiz. Tekrar 90’lı yılların o acılı günlerine döndük. 34 insan F 16’lardan atılan bombalarla katledilmişti; bu 34 insanın 19’u henüz çocuk yaştaydı.
Aslında, parçalanmış olan Kürdistan coğrafyasında, “kaçakçılık” adı altında bir iş yapıyorlardı; kendi coğrafyaları içinde küçük bir ticaret yapıyorlardı ama “kaçakçılık” olarak niteleniyordu. Bu Kürdistan’ın bölünüp parçalanmış halinin insanlara, ticaret hayatına, yaşamlarına yansımış en acı haliydi.
Bu insanlar kendi coğrafyalarının bir bölümünden diğer bölümüne sigara götürüyorlardı ki, bununla yaşamlarını sürdürüyorlardı. Buna rağmen, bu insanların silahsız, hatta çocuk yaşta oldukları bilindiği halde, F 16’lardan atılan bombalarla acımasızca katledildiler. Ve bugüne kadar bu katliamın hiçbir hesabı verilmedi, hiç kimse cezalandırılmadı, sadece ölen insanlar arkalarında bıraktıkları acıyla anılmaya devam ediyorlar.
90’lı yılların başıydı. İnsan hakları savunucuları olarak bizler, İHD kongresinde Kürtçe konuşma yapan, ardından tutuklanan, serbest bırakılmasının ardından da evinden alınıp sonra işkenceyle katledilerek öldürülen sevgili Vedat Aydın’dan sonra yeni bir sürecin başlayacağını anlamıştık. Ve gerçekten de kontrgerilla cinayetleri, gözaltında kayıplarla süren çok korkunç bir süreç başladı.
Aslında çok gerilere gitmek gerekiyor; çünkü devlet aklı bu coğrafyada hiçbir zaman değişmedi. Bugün, Kürtlerle ilgili ileri sürülen tüm talepler bölücülük ya da PKKli olarak değerlendirilse de, PKK kurulmadan önce de devlet aklının aynı olduğunu görüyoruz. O nedenle, bugün eğer coğrafyada yaşananları tartışacaksak önce, devlet aklını, şiddet politikalarıyla birlikte tartışmamız gerekiyor.
Örneğin geçtiğimiz günlerde İsmet İnönü’nün ölüm yıldönümüydü. Yine CHP’liler ve tüm Kemalistler İsmet İnönü’yü saygıyla andılar. Oysa İsmet İnönü, Mustafa Kemal’in kurduğu Şark Islahat Encümeni’nin başındaydı ve Şark Islahat Planı’nın uygulayıcılarındandı.
Şark Islahat Planı aslında hala varlığını devam ettiriyor. Bugün cezasız kalan tüm katliamların temelinde, Şark Islahat Planı’nın temelindeki anlayış yatıyor.
Bu plan, aslında Kürtlere dayatılan ve temelinde şiddet olan ve cezasızlık olan bir anayasa niteliğindeydi. O nedenle, bugün yaşadığımız ve cezasız kalan tüm katliamları, tüm kontrgerilla cinayetlerini ve tüm gözaltında kayıpları bu Şark Islahat Planı çerçevesinde düşünmemiz gerekir.
Çünkü devlete esas olan, devlete temel oluşturan anlayış, işte bu Şark Islahat Planı’nda gizli.
Yaşadığımız coğrafyada 1915 den bu yana varlığını devam ettiren İttihatçı politikalar aslında hiç ortadan kalkmadı. Her zaman Türk İslam Sentezini temel alan bu İttihatçı politika, devlet aklına egemen oldu. Bunun zaman zaman Türk kimliğini esas alan tarafı güçlendi zaman zaman da İslamcı kimliği temel alan tarafı güçlendi. Ama sonuçta Kürtlere yaklaşımda, diğer kimliklere yaklaşımda hiçbir farkları yoktu bu iki anlayışın…
Ve bizler toplum olarak, işte bu kendilerini Kemalist veya İslamcı olarak tanımlayan ama sonuçta Kürdistan meselesi, Ermeni Soykırımı, Kıbrıs gibi konular söz konusu olduğunda, tamamen aynılaşan, birbirinden hiç farkı kalmayan bu iki anlayışın arasına sıkıştırıldık. Aradan üçüncü ve demokratik bir yolun çıkmasına asla izin verilmedi, aynı bugün olduğu gibi…
Bugün de devletin bu İttihatçı politikalarına muhalif olan, %15’le kendini tanımlayan kesimlere de hiçbir şekilde izin verilmiyor. Farklı fikirlerin tartışılmasına, cezasızlık politikalarının tartışılmasına izin verilmiyor.
Bugün 28 Aralık. Roboski Katliamının yıldönümü. Roboski’de yukarıda da belirtiğimiz gibi 34 insan bir anda bombalanarak katledildi. Bunların 19’u çocuktu ve katilleri ortaya çıkarılmadığı gibi hala böyle bir umut da yok… Büyük bir cezasızlık söz konusu…
2011 yılının 28 Aralık’ında yaşanan bu büyük acının üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, 2021 yılının 29 Aralık’ında da Haziran ayında katledilen Deniz Poyraz’ın katilinin duruşması var.
Deniz Poyraz cinayeti de yine diğer katliam ve cinayetlerde olduğu gibi adeta cezasız bırakılmaya, önceden hazırlanan bir cinayet. Sadece bir kişinin üzerine yıkılan, arkasındaki örgüt bağlantısı araştırılmayan, hatta iktidar ortağı Devlet Bahçeli tarafından sahip çıkılan bir cinayetten söz ediyoruz.
30 yıldır insan hakları hareketi içindeyim; o kadar çok cinayete, katliama, gözaltında kayba şahitlik ettim ki, hepimiz şahitlik ettik, tüm insan hakları savunucuları olarak… Ve ne yazık ki bu cinayetlerin ardından toplumdaki sessizliği de son derece net bir şekilde gördük. Belki de tüm yaşadığımız sorunların en başlıca nedenlerinden biri de, işte bu toplumsal sessizlik.
Maalesef ki, iktidar ve muhalefet aynı İttihatçı anlayışla biçimlenmiş durumda. Bu nedenle de, kendi küçük iktidar kavgaları dışında sistemle hiçbir sorunları olmayan bir iktidar ve muhalefetten söz ediyoruz.
Kendilerini muhalefet olarak tanımlayanların çifte standartları, bizim bugün yaşadığımız acıların, bu kadar acıya karşı ortada varolan büyük cezasızlığın, belki de en büyük nedenlerinden biri, işte kendilerini muhalefet olarak tanımlayanların çifte standartları.
Her konuşmada veya yazıda dile getirmeye çalışıyorum. Bu coğrafya da gerçekten resmi ideolojiyi eleştiren, 1915 Soykırımı’nı, 1938 ‘i eleştiren, bütün bu İttihatçı kodlar tartışılmadan demokratikleşme olmanın mümkün olmadığını dile getiren en fazla %15’iz bu coğrafyada…
Bu nedenle de işimiz kolay değil. İşte bu nedenledir ki 28 Aralık 2011 günü 34 insanın katledilmesinin ardından hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam eden insanlar topluluğuyla birlikte yaşamaya mecbur kaldık.
Hala da bu durum devam ediyor. Olmamış gibi davranıyor toplumun çok büyük bir bölümü… Bu kadar büyük acıları yaşanmamış gibi kabul ediyor ve kendisi yaşamına devam ediyor.
Biz geride kalan %15 ise, 28 Aralık’ta bir kez daha Roboskî katliamının cezasız kalmasını protesto edeceğiz, bunun acısını yaşayacağız, bir gün sonrada geçtiğimiz Haziran ayında katledilen Deniz Poyraz’ın davasında, onun hakkını aramaya çalışacağız.
Yalnız gibi görünsek de bu biat etmeyen % 15, bu coğrafyada birçok şeyi de değiştirebilecek güçte… En azından buna olan inancımızla mücadelemize devam ediyoruz.