Kısa bir süre önce, 23 Kasım 2021 Salı günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı 2016’da gerçekleştirilen başarısız darbe girişiminin ardından 400’den fazla hakim ve savcıyı tutuklayan Türkiye’nin hukuka aykırı hareket ettiğine karar verdi.
Başarısız darbe girişiminin ardından tutuklanan Türk yargısının 427 üyesinin şikayetine yanıt veren mahkeme, tutuklamaların “hukuka aykırı” olduğunu söyleyerek Ankara’nın başvuranların her birine 5.000 avro tazminat ödemesine karar verdi.
Yine aynı tarihlerde, KHK ile görevden alınan eski hakim Esra Çiçeklidağ, 10 Kasım 2021’de hamile olan veya son bir buçuk yıl içinde doğum yapmış olan kadınlara verilecek hapis cezalarının infazının ertelenmesini öngören yasayı ihlal ederek tutuklandı.
Çiçeklidağ davası, insan hakları savunucusu ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından Perşembe günü gün ışığına çıkarıldı. Gergerlioğlu, attığı tweet’te Çiçeklidağ’ın 6 aylık bebeği ve 4 yaşındaki oğluyla birlikte Gebze Cezaevi’ne gönderildiğini söyledi.
Gergerlioğlu, “Kocası [eski bir kaymakam], cezası [temyiz mahkemesi tarafından] onaylandıktan sonra aynı gün cezaevine gönderildi” dedi.
Tüm bunların ardından 3 Aralık 2021’de Türk yargısına yönelik tasfiyelerin ve kırımın mağduru savcı İbrahim Gündüz ve yine aynı şekilde KHK mağduru eşi Nurdan Gündüz, Erdoğan rejiminden yurtdışına kaçmaya çalışırken Ege Denizi’nde boğularak çok üzücü bir şekilde hayatlarını kaybettiler.
İbrahim Gündüz, Temmuz 2016’da hala tartışmalı darbe girişiminin ardından görevden alınarak tutuklanmıştı. 15 ay hapis yattıktan sonra seyahat yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Mahkumiyetinin (6 yıl 10 ay) temyiz aşamasını bekledi. Hapishaneye geri dönmemek için yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.
Türkiye Tribünali 24 Eylül 2021’de bu konuya ilişkin şu sonuca varan nihai görüşünü yayımlamıştı:
“Tribünal, Türk hükümetinin bu eylemlerinin yalnızca münferit olaylar olarak görülemeyeceği görüşündedir. Aksine, Tribünal‘in görüşüne göre, bunlar Türkiye’de en azından Temmuz 2016’dan bu yana herhangi bir sivil nüfusa yönelik yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak görülmelidir.
Nitekim Tribünal, Türkiye’de işlenen işkence ve zorla kaybetme eylemlerinin, uygun bir merci önüne getirilen başvurularda sanığın özel bilgi ve niyetinin ispatına bağlı olarak insanlığa karşı suç teşkil edebileceği görüşündedir.”