- Turkey Tribunal
- 1029 Views
BASIN BİLDİRİSİ
TÜRKİYE, ULUSLARARASI HUKUK UZMANLARINDAN OLUŞAN BİR HEYETİN YÜRÜTTÜĞÜ ÇIĞIR AÇICI SORUŞTURMANIN ARDINDAN İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR NEDENİYLE LAHEY’DEKİ ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NDE YARGILANMAKLA KARŞI KARŞIYA
• Erdoğan rejimi 200.000’den fazla mağduru İşkence, Zorla Kaybetme, Uluslararası Hukukun Temel Kurallarına Aykırı Olarak Hapsetme ve Zulüm gibi suçlara maruz bırakmıştır.
• Kanıtlar, Türk yetkililerin sadece Türkiye’de değil, UCM’ye taraf 45 devletin topraklarında da insan kaçırma, keyfi olarak özgürlükten mahrum bırakma, sınır dışı etme, kimlik/pasaport temini gibi en temel hizmetlerden mahrum bırakma ve Erdoğan rejimine muhalif olanları toplu olarak işten çıkarma yoluyla suçlar işlediğini göstermektedir.
• Çok sayıda kişi – ilk kez – UCM’nin takdir yetkisi altında konuşmuştur.
• Belgelenen tüm suçlar UCM tarafından yargılanamaz. Bu suçlardan yaklaşık 1300 kişiye karşı işlenen suçlar ayrıntılı olarak tanımlanmış ve analiz edilmiştir ve UCM tarafından yargılanabilir durumdadır.
• UCM savcısı Sayın Karim Khan şimdi mahkemenin, bir NATO müttefikinin üst düzey yetkililerinin muhtemelen yargılanmasını sonuç verecek soruşturmaları açıp açmayacağını değerlendirmelidir.
9 Şubat 2023 tarihinde UCM Savcılık Ofisine bir başvuru sunulmuştur. Başvuru şu kişiler tarafından sunulmuştur:
• Belçikalı avukatlık bürosu Van Steenbrugge Advocaten (VSA), önemli sayıda mağdur adına Prof. Dr. Johan Vande Lanotte, Belçika eski Başbakan Yardımcısı ve Uluslararası İnsan Hakları hukuku konusunda tanınmış profesör.
• Eylül 2021’de Cenevre’deki Türkiye Mahkemesinin organizatörü Belçika merkezli Turkey Tribunal vzw isimli STK adına başkan Prof. Dr. Marc Baron Bossuyt, Belçika Anayasa Mahkemesi eski başkanı ve BM İnsan Hakları Komisyonu eski başkanı, başvuruyu imzaladı.
• MEDEL (Magistrats Européens pour la démocratie et les libertés), 16 ülkeden 23 ulusal örgütten oluşan ve 18.000 hakim ve savcıyı temsil eden bir hakim ve savcı örgütüdür ve MEDEL adına Başkan Bayan Hakim Mariarosaria Guglielmi imza atmıştır.
Başvuru ile birlikte UCM Savcılık Ofisi’ne (OTP) gönderilen mektubun Türkçe tercümesi ekte yer almaktadır. UCM Savcılığına sunulan başvuru 4,000 sayfalık hukuki ve olgusal analizden oluşmakta ve Erdoğan rejimi tarafından mağdurlara ve ailelerine dayatılan sessizliği bozan yüzlerce kişinin ifadesini içermektedir. Bu başvurunun da bir özeti ekte yer almaktadır.
A. “Saldırı”
İnsanlığa Karşı Suçlar tanımına girmek için iki unsur çok önemlidir:
1. Suçlar Roma Statüsü’nde sayılan Suçlar listesinde yer almalıdır
2. Suçlar, sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenmeli ve suçlar, bu tür bir saldırıyı gerçekleştirmeye yönelik bir Devlet politikası uyarınca veya bu politikanın devamı olarak işlenmelidir.
1. Suçlar, Roma Statüsü’nde sayılan Suçlar listesinde yer almalıdır
İnsanlığa karşı işlenen ve bildiride belgelenen suçlar şunlardır:
a) İşkence,
b) Zorla Kaybetmeler,
c) Uluslararası Hukukun Temel Kurallarına Aykırı Olarak Tutuklama ve
d) Zulüm.
2. Suçlar, sivil nüfusa yönelik yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenmeli ve bu suçlar, Devletin bu tür bir saldırıyı gerçekleştirme politikası uyarınca veya bu politikanın devamı olarak işlenmelidir.
Bir saldırının varlığını değerlendirmek için hem Türkiye’de işlenen suçlar hem de Türkiye dışında işlenen suçlar dikkate alınmalıdır.
Mahkemeye yapılan başvuru, kimliği belirlenmiş veya belirlenebilir 800 kişiye ilişkin 463 bireysel İşkence beyanı içermektedir. İfadeler, işkencenin nasıl geniş ve tutarlı bir ölçekte uygulandığını ayrıntılı olarak açıklamaktadır. Türkiye İnsan Hakları Derneği’nden alınan kanıtlar, örgütün 2003-2021 döneminde İşkence ile ilgili yılda ortalama 1.460 şikayet aldığını ve sistematik işkencenin 2022’de de devam ettiğini göstermektedir.
Mahkemeye yapılan başvuruda 109 kişiye ilişkin 59 ülke dışı ve ülke içi Zorla Kaybetme vakası belgelenmiştir. Türk devleti yurt içinde yaşanan kayıp olaylarına karıştığını her zaman inkâr ederken, yetkililer sürekli olarak yurt dışında yapılan yasadışı kaçırma olaylarıyla övünmektedir. En son Temmuz 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir Türk öğretmenin yabancı bir ülkeden kaçırıldığını ilan eden görüntüsünün yanında bir basın toplantısı düzenledi. Cezasızlığın küstah bir göstergesi olarak, kaçırılan kişinin yayınlanan görüntüsü açık işkence belirtileri gösteriyordu ve daha sonra bir kolunu onarmak için ameliyat geçirdi.
Uluslararası Hukukun Temel Kurallarını İhlal Eden Tutuklamalarla ilgili olarak, resmi Türk istatistikleri 2015-2021 döneminde 2.217.000 kişi hakkında “terör örgütü” üyeliği iddiasıyla soruşturma başlatıldığını göstermektedir. 560.000 kişi yargılanmış ve 270.000’i terör örgütü üyesi olduğu tespit edilen 374.000 kişi mahkûm edilmiştir. Mahkemeye yapılan başvuru, 51.205 kişiyle ilgili 1.789 Uluslararası Hukukun Temel Kurallarını İhlal Eden Hapis Cezası toplu hapsetme vakasını belgelemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve BM Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu, çok sayıda vakanın, Türkiye’nin imzacısı olduğu ancak rutin olarak görmezden geldiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin açık ihlallerini oluşturduğunu belgelemiştir.
Kovuşturmalar, rejim muhalifi olarak görülen kişilerin mezarlarını ziyaret etmek veya ölen kişilerin cenazelerine katılmak gibi tamamen keyfi nedenlerle bile yürütülmektedir.
Rejimin muhalifleri olarak algılanan kişiler, devlet memurlarının ve özel sektör çalışanlarının zorla işten çıkarılması ve yurtdışındaki Türk vatandaşlarının, hatta yeni doğan bebeklerin pasaportlarının ve konsolosluk hizmetlerinin ellerinden alınması gibi eylemlerle zulüm suçuna maruz bırakılmıştır. Bunun tek nedeni, Gülen hareketiyle bağlantılı (olduğu iddia edilen) kişilere yönelik ayrımcı zulümdür. Resmi Türk istatistikleri, 2016 yılından bu yana 129.410 kamu görevlisinin ihraç edildiğini ve 19.962 öğretmenin öğretmenlik lisansının iptal edildiğini göstermektedir. Gülen hareketi üyesi olduğu iddia edilen kişilere yönelik keyfi soruşturmalar kapsamında toplam 234.419 pasaport keyfi olarak iptal edilmiştir. Bunların 155.000’i, haklarında herhangi bir adli işlem başlatılmamış kişilerle ilgilidir; örneğin, haklarında soruşturma veya kovuşturma başlatılan kişilerin eşleri gibi. Türkiye dışında, 25’i UCM’ye taraf olan 46 devlette ayrımcı bir şekilde pasaportlar iptal edilmiş veya konsolosluk hizmetleri reddedilmiştir. Bu eylemler, 1.255’i UCM’ye taraf devletlerde zulüm gören, çoğu çocuk 4.084 kişi ile ilgilidir. Türkiye dışındaki okullar devletin emriyle kapatılmıştır veya bir cogu gasp edilmiştir. Öğretmenler sınır dışı edilmiş, kovuşturmaya uğramış, kaçırılmış ve pasaportları iptal edilerek sürgün hayatına mahkum edilmiştir.
Sonuç olarak, başvurunun Türk yetkililerin Erdoğan rejiminin yüz binlerce muhalifine karşı insanlığa karşı suç işlediğini gösterdiği söylenebilir. Bu suçlar “sivil nüfusa karşı yaygın ve sistematik bir saldırı” anlamına gelmekte ve UCM’nin Erdoğan rejiminin üst düzey yetkililerine karşı dava açması için gerekli eşiği karşılamaktadır.
B. UCM tarafından yargılanabilecek bireysel cezai sorumluluk vakaları
Başvuruda belgelenen tüm suçlar, bireysel cezai sorumluluk prosedürlerinde UCM tarafından yargılanamaz. Sadece Roma Statüsünü onaylayan bir Devlette işlenen veya başlatılan Suçlar UCM tarafından yargılanabilir. Kürt hareketi üyesi olduğu iddia edilen kişilere (İşkence, Zorla Kaybetme ve Hapsetme) ve diğer rejim muhaliflerine (çoğunlukla Hapsetme) karşı işlenen İnsanlığa Karşı Suçların tamamının, Türkiye içinde veya taraf olmayan bir devlette işlenmiş olmaları nedeniyle UCM nezdinde bireysel bir ceza yargılamasına yol açamamasının nedeni de maalesef budur. Sunulan davalar şunlardır:
a) Mağdurların Kenya, Kamboçya, Gabon, Arnavutluk, Bulgaristan, Moldova, Moğolistan ve İsviçre’den kaçırılarak Türkiye’ye getirildiği 17 Zorla Kaybetme vakası;
b) 13 Taraf Devlette (Mali, Nijer, Tunus, Çad, Afganistan, Venezuela, D.R. Kongo, Gabon, Senegal, Ürdün, Zambiya, Liberya ve Kongo-Brazzaville) 73 okulun kapatılması, 522 Türk öğretmenin ve ailelerinin, toplamda 1000’den fazla kişinin işten çıkarılması;
c) 29 Taraf Devlette (Afganistan, Avusturya, Bangladeş, Belçika, Bosna Hersek, Kamboçya, Kanada, Danimarka, Fransa, Gürcistan, Almanya, Gine, Liberya, Litvanya, Lüksemburg, Madagaskar, Mali, Moğolistan, Nijerya, Kuzey Makedonya, Peru, Polonya, Romanya, İsviçre, Tanzanya, Hollanda, Tunus, Uganda ve Birleşik Krallık) 206 kişiye ilişkin olarak pasaportların ayrımcı bir şekilde iptal edilmesi, pasaportların ayrımcı bir şekilde uzatılmaması ve kimlik kartlarının (yeni doğan çocuklar için bile) ayrımcı bir şekilde verilmemesi.
Yaklaşık 1300 kişiyi ilgilendiren bu suçlar sadece ayrıntılı olarak tanımlanmakla kalmamış, aynı zamanda tüm yasal yönleri de derinlemesine incelenmiştir.
C. Türkiye UCM’ye taraf değildir. UCM nasıl yetkili olabilir?
Türkiye UCM’ye taraf değildir. Ancak mahkeme 2019 yılında, Myanmar’ın Rohingya Müslümanlarına yönelik etnik temizliğini – Myanmar’ın mahkemenin yetkisini tanımamasına rağmen – takip edebileceğini, çünkü mağdurların UCM imzacısı olan Bangladeş’e sınır dışı edildiğini ve dolayısıyla suçun unsurlarının bir üye devlette işlendiğini tespit etmiştir.
Başvuru, İnsanlığa Karşı Suçların önemli bir kısmının UCM’ye taraf devletlerin topraklarında işlendiğini göstermektedir. Gerçekten de bu suçlar, UCM’nin bölgesel yargı yetkisine sahip olduğu 45 taraf devletin topraklarında işlenmiştir. Bu spesifik suçlar yaklaşık 1300 mağdurla ilgilidir.
D. Şimdi ne olacak?
Roma Statüsü, soruşturma başlatmanın uygun olup olmadığına karar verme konusunda Savcıya önemli bir takdir yetkisi vermektedir. Elbette, kabul edilebilirliğin yasal gereklilikleri yerine getirilmelidir (ve getirilmektedir), ancak savcı aynı zamanda olayların ciddiyeti hakkında da bir yargıya varmalıdır. Mevcut davada, başvuru, ağırlık eşiğine ulaşıldığını göstermektedir.
Gerçekten de: mevcut davada ağırlık şartını değerlendirmek için dikkate alınabilecek suçlar 200.000’den fazla kişiyle ilgilidir. Suçlar geniş bir coğrafi alanı ve uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır milli yas ilan edilen deprem günlerinde ve sonrasında dahi devam edegelmektedir. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası makamların ve yargı mercilerinin bağlayıcı olan ve olmayan kararlarına kasıtlı olarak tam bir saygısızlık söz konusudur, suçlar acımasızca işlenmekte ve yeni doğmuş çocuklar dahi hedef alınmaktadır.
Bu suçlar, geri göndermeme ilkesine ve uluslararası hukuk düzeninin diğer temel ilkelerine yönelik kasıtlı bir küçümseme olarak değerlendirilmelidir. Bu ise uluslararası hukuk düzenine açıkça meydan okumaktadır. Bu nedenle, ağırlık şartının karşılanmadığını söylemek makul olmayacaktır.
Em. Prof. Vande Lanotte şunları söyledi: “Türkiye’nin, sırf Erdoğan rejiminin düşmanı olarak algılandıkları için yüz binlerce insana karşı İnsanlığa Karşı Suç işlediğine dair kanıtlar açıktır. Bu eylemlerden sorumlu olan kişiler, yaptıklarının uluslararası hukukun tüm temel kurallarına aykırı olduğunu biliyorlardı, ancak cezasız kalacaklarından emindiler. UCM bu cezasızlığı durdurmak için kurulmuştur ve burada da bunu yapmalıdır. UCM savcısını bu davayı ele almaya ve hiçbir bireyin – Batı’nın bir NATO müttefikinin üst düzey yetkilisi olarak görev yapsa bile – hukukun üstünde sayılamayacağını temin etmeye çağırıyoruz. Geçmişte UCM, genellikle başarısız devletler (failed states) olmak üzere Avrupa dışındaki ülkelere yoğunlaşmıştır. Bu politika seçiciliği nedeniyle eleştirilmiştir. Türkiye başarısız bir devlet değildir. Ancak Türkiye, hiç şüphesiz, hukukun üstünlüğü söz konusu olduğunda başarısız bir devlettir ve İnsanlığa Karşı Suç işleyen yetkililere karşı cezai prosedürler söz konusu olduğunda başarısız bir devlettir. Rusya tarafından Ukrayna’da işlenen suçlar, Ukrayna halkına ve uluslararası hukukun en temel ilkelerine karşı bir savaş teşkil etmektedir. Türk yetkililer tarafından rejim muhaliflerine karşı işlenen suçlar, muhalifleri işkenceye, hapse ve sosyal ölüme mahkum eden başka bir savaş türüdür. Ancak bu savaş aynı zamanda uluslararası hukukun en temel ilkelerine kasıtlı olarak ve gururla saldırmaktadır. Beş yılı aşkın bir sürenin ardından, Türkiye’de ve yurtdışında işlenen bu suçları cezalandırmanın, aynı suçların tekrar işlenmesini önlemenin ve uluslararası hukuk düzeninin temel unsurlarını korumanın tek yolunun UCM tarafından yürütülecek bir soruşturma ve UCM nezdinde açılacak bir dava olduğu açıktır. Dava Türkiye’deki vahim durumdan daha geniştir. Burada söz konusu olan uluslararası hukuk düzenidir. Başvuruyu teslim eden bizler, durumun ciddiyetinin Savcı tarafından fark edilmeyeceğini aklımıza bile getirmiyoruz”.
E. Em. Prof. Marc Baron Bossuyt’un beyanı
Em. Prof. Marc Baron Bossuyt: “Bu başvurunun sunulması Türkiye’ye karşı düşmanca bir
hareket olarak algılanmamalıdır. Bu, başarısız darbeye karışmış olanları destekleyen bir eylem
de değildir. Bu girişim, ağır insan hakları ihlalleri altında acı çeken herkesi – ve bu aslında çok
sayıda kişi – destekleyen bir eylemdir.”
F. MEDEL Beyannamesi
MEDEL’in açıklaması bu bültene eklenmiştir.
G. Enes Kanter Freedom ve Doğan Özgüden’in Beyanları
Basın toplantısında iki Türk şahsiyet tarafından da açıklamalar yapıldı.
Enes Kanter Freedom şunları söyledi : “İnsanlığa karşı suçlar işleniyor. Ne yazık ki, güçlü Batılı ülkeler tarafından işlenen bu tür Suçlar hiçbir zaman kovuşturulmadı. Ancak İnsanlığa Karşı Suçların cezai sorumluluğu seçici olamaz. Tebliğin yürürlüğe girmesi, pek çok insanın cezasızlığa tahammül edilemeyeceği yönündeki arzusunun güçlü bir işaretidir. “
Info-Türk Genel Yayın Yönetmeni Doğan Özgüden: “Türkiye’deki insan hakları ihlalleri on yıllardır ulusal mahkemelerde çözümsüz kaldı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına Ankara’daki siyasi iktidarlar tarafından hiçbir zaman saygı gösterilmedi. Bu yeni girişimin tüm Türkiye vatandaşları için yeni bir özgürlük ve demokrasi ufku açacağını umuyorum.”
Bazı ilave teknik bilgiler:
• Mahkemeye yapılan basvuru, Türkiye’nin UCM’ye taraf 45 ülkede işlediği İnsanlığa Karşı Suçları belgeliyor: Afganistan, Arnavutluk, Avusturya, Bangladeş, Belçika, Bosna Hersek, Burkina Faso, Kamboçya, Kanada, Çad, Kongo, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa, Gabon, Gürcistan, Almanya, Yunanistan, Gine, Ürdün, Kenya, Liberya, Litvanya, Lüksemburg, Madagaskar, Mali, Moğolistan, Hollanda, Nijer, Nijerya, Kuzey Makedonya, Peru, Polonya, Moldova Cumhuriyeti, Romanya, Senegal, İsviçre, Tacikistan, Gambiya, Tunus, Uganda, Birleşik Krallık, Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti, Venezuela ve Zambiya.
• UCM Ön Yargılama Dairesi Kasım 2019’da, UCM’ye taraf olmayan Myanmar’da Rohingya nüfusuna karşı işlendiği iddia edilen sürgün ve zulüm gibi insanlığa karşı suçların “en azından kısmen” herhangi bir UCM imzacısının topraklarında işlenmesi halinde mahkemenin bu suçları soruşturabileceğine karar verdi.